Bazı balkonlara hiç yaz gelmiyor,
Hep kış.
Bazı eller hiç ısınmıyor,
Hep buz.
Bazı kitaplar hiç okunmuyor,
Hep anlamsız.
Ama en kötüsü de ne biliyor musun?
Bazı anılar hiç paylaşılmıyor,
Hep yalnız.
Oysa biz yalnızlığımızı bile paylaşırdık.
Gökyüzü hep dinler, yıldızların her zaman ekleyecek bir şeyleri olurdu.
Misafir terlikleri dolaşırdı evin içinde,
Kahkahalar duvardan duvara savrulurdu.
Şimdiyse gökyüzü bir göç ertesi kadar sessiz,
Terlikler toprağın altındaki solucanlar kadar görünmez.
Geçenlerde misafir odasını çamaşır odasına çevirdim.
Çamaşırların yanına buruşmuş sarı fotoğrafları da astım.
Perdeleri indirdim, kapattım kapıyı pencereyi.
Sakın kimseyi beklemediğimi düşünmeyesin.
Paspasın altındaki anahtarın soğuk zeminde kahverengi izi çıkmıştır şimdi.
Hoş ben hiç evden ayrılmam ya…
Hiç terk edemedim balkonumdaki çiçekleri,
Çivisi paslanmış tabloları,
Birikmiş onca akademik kitabı,
Mutfaktaki kilimi…
Ama birçok kez terk edildim.
Daha geçenlerde muhabbet kuşum öldü.
O ölünce muhabbet öldü,
Muhabbet ölünce de çay bardakları.
Ondan önce de karşı komşum taşınmıştı.
Şimdi koskoca apartmanda bir ben kaldım bir de karısı terk edip gitmiş olan Mutsuz Amca.
Bugün bir yerleri arayacağım apartmanımızın adını değiştirsinler diye.
Burası Terk Edilenler Apartmanı!
Burada sadece Mutsuz Amca ve ben yaşarız.
Arada bir kadın gelir merdivenleri temizlemeye,
O da alelacele işini bitirip terk eder apartmanı, beni, Mutsuz Amca’yı.
Ve zaman bir atın sırtında ilerler,
Öyle çabuk, öyle esintili, öyle yorulmadan…
Mutsuz Amca’nın aksine ben hep gülümserim .
Her gece yatarken saksılarımdaki topraklarda yeniden doğmaya niyet ederim.
Ben doğarım, dün ölür,
Dün ölünce mutsuzluklar da ölür.
Yeni mutsuzlukların ömrü ise yarına kadar…
Keşke Mutsuz Amca da yeniden doğabilse bir annenin rahminden.
Mutsuz Amca doğsa mutlu olsa,
Mutlu oldukça yeniden doğsa.
Burası Terk Edilenler Apartmanı!
Etraftaki şıkırtılı binalar eğilip selam vermez buraya.
Ölenler yeniden doğmaz bu apartmanda.