
Neden İstanbul Türkçesi kullanılıyor? Anlaşılırlığı yüzünden diyen çok ama yetersiz değil mi?
İstanbul Türkçesi; İstanbul’da konuşulan Türkçe, yazı dilimizi oluşturan standart Türkçe, asırlar boyunca Türk yazar ve şairlerinin kalemiyle meydana gelen Türkçe manasında kullanılır. İstanbul Türkçesi yanında bir de İstanbul ağzı vardır. Kendine has fonetik özelliklere sahip ve bugün tam tespit edilemeden kaybolmaya başlayan bu ağız, nezaket, zarafet ve görgüyü özümsemiş kişiler tarafından yaşatılmaktadır.
“Neden İstanbul Türkçesi kullanılıyor?” derseniz. Şimdi şöyle bir düşünelim: Cihan Devleti olan Osmanlı Devletini… Fatih Sultan Mehmet 1453’te İstanbul’u fethettikten sonra başkent İstanbul ilan edildi ve İstanbul tam 470 sene boyunca başkent oldu. Bu 470 senelik süre zarfında onlarca padişah gelip geçti. Yüzlerce hatta binlerce bürokrat, şair, yazar, muallim, talebe ve ulemaya ev sahipliği yaptı. Ayrıca Osmanlı’ya sürekli olarak başka devletlerin elçileri gelip gitti. Özellikle Fatih semti bu tarz insanların adeta ikametgahı olmuştur. Tabi saraylarda ve bu semtlerde bu kadar insanın anlayabileceği anlaşılır ve ortak bir dilin olması gerekir. Bu da hiç şüphesiz İstanbul’da kullanılan Türkçe olmalıydı. Taşradaki insanların zaten merkezle alakaları yoktu. Bundan dolayı okuma yazma oranı çok düşüktü. O yüzden her yörede ayrı bir yöre dili konuşuluyordu.
İstanbul Türkçesinin yerel yani mahallî dildeki kelimeleri karşılamadığını bunun için yetersiz olduğunu düşünebilirsiniz. Buna da şöyle bir açıklık getireyim.
Siz şimdi İç Anadolu’da konuştuğunuz yöre ağzı ile Doğu’da yahut Karadeniz’de konuşabilir misin? Çoğu kelime anlaşılabilir lakin bu İç Anadolu ağzını konuştuğun gibi yazı diline dökersen iş garipleşir, anlaşılmazlıklar çıkar ve komik bir hal alır. Misal İç Anadolu’da “Buraya çöp dökülür.” dersen o yere çöp dökülür. Lakin bunu Doğu’da yahut Güneydoğu’da biraz farklı bir tonlamayla söylersen soru ifadesi olur. “Buraya çöp dökülür?” İşte komiklik, gariplik, anlaşılmazlık burada başlar.
İstanbul Türkçesi yetersiz diyebilirsiniz. Belki de yeterince kelime bilmiyoruz öyle değil mi? TDK’nin güncel Türkçe sözlüğünde 110 bin küsur kelime var. Ve her anlamı karşılayan sözcükler de var. Ben konuşmalarımızda çok resmi konuşalım demiyorum lakin yazı dilinde İstanbul Türkçesini kullanmak durumundayız. Eğer “Öyle de tam anlatamıyorum derdimi” derseniz o zaman da az okumak başlıca sorundur. Çünkü okudukça yeni kelimeler öğreniriz. Ve şu da var biz düşünme eylemini de kelimelerle yapıyoruz. Ne kadar çok kelime bilirsek o kadar sağlam ve çok yönlü düşünürüz. Ama günümüz de maalesef ki çoğu kişi az kelime bildiğinden az düşünüyor ve bunu gizlemek için boş konuşuyor. O yüzden yazı dilimizi olabildiğince güzelleştirirsek, kelime dağarcığımızı güçlendirirsek öyle sanıyorum ki hem kişisel gelişimimiz adına hem de ülkemiz adına iyi şeyler olacaktır.
Velhasıl her Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşının yegâne görevlerinden birinin de konuştuğu dili, yani Türkçeyi, her anında kurallarına uygun bir şekilde kullanarak bu güzel dili koruyup kollaması ve yaşatıp yüceltmesi olduğu inancındayım.
“Çünkü dil, varlık sebebimizdir.”
“Ama günümüz de maalesef ki çoğu kişi az kelime bildiğinden az düşünüyor ve bunu gizlemek için boş konuşuyor.”
Uzun zamandır günümüzü bu kadar net özetleyen bir cümle duymamıştım. Noktadan virgüle doğru olması ne acı
Maalesef acı ama gerçek hanımefendi…
Yorumunuz için teşekkür ederim.
O kadar haklısın ki… Ancak İstanbul Ağzı’nı (ya da Türkçesi) şu an istesek de konuşamayız. Bu ağız, bir döneme aitti ve bitti. Kimse “Kuzum, nasılsınız?” diye soruyor mu birilerine? İstanbul Ağzı’nda bu vardı. İstanbul Ağzı demek düzgün yazılı veya sözlü Türkçe demek değildi. O zamanki fiil çekimleri bile farklıydı; hem yazıda hem sözde.
Dediğin gibi, dil olmazsa olmaz ve dil de vatan gibi savunulmalı.