DenemeEdebiyatHikaye

İsmail’in Bilinmeyen Hikayesi ( Hayal-1 )

Zaman diye bir kavrama inanmaya yeltenmedi hiç İsmail. Aslında bu hikaye İsmail’in değil bilinmeyenin hikayesi. Bilgisizlikle yola çıkan, her soruya sessiz kalıp, hiç soru sormak istemeyişin hikayesi. Dünya’ya baş kaldırmayı düşünüp, aynı evde yaşadığı babasına kendi gözünden dünyayı anlamlandıramayıp, kurduğu cümleleri hep içinde büyümeye bırakan İsmail’in hikayesi. Zuhur edecek olan zulüm etmemeli diye düşünür, her şeyi incelikle yapsa bile insanlara yaranamayışın, çırpınırken bir bataklıkta, ayağa kalksa fark edilecek olan cenneti, diz boyu balçıkla savaşmak derdine düşen, savaşın tek bir hareketle biteceğine inanan, karmaşık korkular içinde susmaya devam ederdi İsmail.

Aradan geçen yıllar içinde yaşamayı, yaşa bağladı İsmail. Boyu uzamış, sakalları gürleşmiş, omuzları kabarmıştı. Ama hapishane odasında kırık küçük aynadan başka yağmur yağınca yansıyan sudan bakardı kendisine. Kendini hiçbir şeye benzetemez, güzeli ve çirkini hiç ayırmazdı. Çünkü kolektif belleği 4 duvarın içinde kaybolmuş gibi kararmış durumdaydı.

İsmail uyandı bir gün, hatırladığına göre doğum günüydü. Haziran 22, yağmurlu bir güne başladı İsmail. Toprağa çarpıp hafiften toz sonra koku olarak yayılan su olmak istedi. Hayal kurardı İsmail, bir derede yaşayan kurbağa gibi değildi hayalleri. Nemrut’un tepesi, Babil’in asma bahçeleri, saydam Ra* darbesi ve kimse keşfetmemişken denizlerin bilmem kaçını, İsmail hayallerinde süslemişti. Hiç görmemek bilmemek gibiydi İsmail için. İnanmaktan zamanla nefret etmişti bu yüzden. 20 yaşına basmış olmanın verdiği garip hüzün ile sarsılmıştı. Tam 6 yıldır görmemişti maviden başka renk. 4 duvarın içinde ağaç bile yoktu ki İsmail konuşsun ağaçla derdini döksün. Tonla insan yığmışlardı içeriye. Ama hiçbiri İsmail değildi. Düşüncelerle boğuşurken demir kapı gıcırtıyla açıldı. Gece yarısı ne olabilirdi, kapıyı açmalarına sebep olan neydi?

Gardiyan ağır ve tiksinti dolu ses tonu ile “1 günlük sokağa çıkma iznin var. Sabah altıdan akşam dörde kadar, al şunları git temizlen” dedi ve İsmail’e yolu gösterdi. İsmail garip bir şekilde ayağa kalktı. Sanki ilk defa yürüyormuş gibiydi. Usul adımlarla ilerlemek istedi. Gardiyan sırtından ittirmeye başlayınca şüphelendi İsmail. Çünkü bazı zamanlar duyardı İsmail, işkence yapılması için götürürlerdi mahkumları. Korkmadı, sadece doğduğu günün keyfini düşünmek istedi. İlk defa oksijeni içine çektiğini, kıçına atılan ilk tokat ile hayat bulduğunu ve ilk ağlayışını düşünmek saatlerce ona odaklanmak istedi. Bunları düşünürken temizlendi, banyosunu yaptı. Hatta sakallarını bile düzeltti, saçını taradı İsmail. Kendisine anne şefkatinde yaklaşıyor, en ufak yerim acımasın ruhum yorulsa bile, diye düşünüyordu.

Uyumadı İsmail. Güneş doğdu, kırık aynasından yüzüne baktı. Ve vakit gelmişti. Kapıya yaklaştı, adını soy adını yazdı ve imza attı kağıda. Askerler yüzüne baktı, sanki insana bakıyor gibi değil de bir canavara bakıyor gibi baktılar İsmail’in yüzüne.

İsmail için önemsiz ve değersiz bu bakışlar, sanki İsmail’e ulaşmamış gibi askerleri etkiledi ve başka tarafa bakmaya başladılar. Ve İsmail, 6 yıl aradan sonra ilk defa 4 duvar içinde değildi, ne yapacak nereye gidecek bilmiyor ama insanlarla iletişim kurmaktan çekiniyor bir yere gitmenin kolay bir yolu olduğuna inanıyordu. Sola döndü yavaşça ve yürümeye başladı. ağaçları gördü, yeşilin mavi ile olan uyumuna baktı, annesini düşündü. Yürümeye devam etti, tanıdık sokakları, değişmiş halde buldu. Aradı İsmail, saatlerce evini aradı. Güneş tam tepede kavururken bedenini, Haziran en serin bulutlarını getirmeye başladı İsmail’in tepesine. Ve buldu İsmail.

Mavi avlu kapısı her zaman açık olan evini, avlunun dış duvarı olsa bile elini atsa zıplaya bileceği boya gelmişti. Yavaşça kapıyı açtı, sol tarafında üst kata çıkan merdiven ve 5 adım sonra evinin kapısı gözlerinin önünde, kalbi ağır üzüntü içinde kapıyı çaldı İsmail. Çünkü bilirdi asla kapanmazdı evin kapısı. Kapı açıldı, tanıdık bir yüz selamladı İsmail’i ve kucak dolusu sarıldı. “Annem nerede?” diye sordu İsmail. Tanıdık yüz cevap verdi. “Kadir söylemedi mi?”

 

*Ra ; Mısır mitolojisinde güneş tanrısıdır.

 

 

Ahmet

Ruhun karanlığından, savaşın başında ve kimyasal silahların ortasında doğan insan.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu