Ay Altında Üç Kişi -1

Şehir bütün yorgunluğu ile devrilmişti yastığın kollarına. Yaşamın ve ölümün belirtileri sadece kasabada sayılır yıldızlardan, şehirde bunu anlamanın tek yolu pencereden süzülen ışıklar ile ay arasındaki büyük kavganın kimin kazanacağı ile belirlenir. Sonra bu kadim bilgiyi bir sokakta kalan Yavuz bilir bir de Selim. Gündüzleri yaşamadığı gibi, geceleri de sadece kimlerin yaşadığını saymasından dolayı, Selimin yaşayıp yaşamadığına dair bir ayın bir de aynı sokakta kalan Yavuz’un haberi vardır.
Yaşama dair en giz, en kutsal, en hakiki, en zor, en bilinmedik şeyleri sadece gözlerin gördüğü ama görmezden geldiği şeylerden ya da kimselerden öğrenebilirsiniz. Çünkü onlar ile yaşam arasındaki mesafe o kadar açılmıştır ki, sadece onların gözü görür hakikatin penceresini. Hakikatin kalabalıklar ya da ışıltılar arasına karıştığı daha önce hiç görülmemiştir. Bunu bir Selim bilir bir de Yavuz.
Selimle Yavuz hiç tanışmadılar aslında, sadece gizli bir ortaklığın söze dökülmemiş bir andı gibi bililerdi birbirlerini. Birbirlerini bu kadar tanıyan ama adlarını bile bilmedikleri iki dost.
Selim 2 yıl önce bir gece vakti, ayın tüm dünyaya şahitlik ettiği bir vakitte, havanın sıcak, gönlünün buz kestiği, gözün sadece bir noktada takılı kaldığı, sessizliğin başka birinin sessizliği ile bölündüğü, duvarların bir boşluk gibi ortadan kaybolduğu ve anlama dair ne varsa babasından tokat yemiş bir çocuğun kaybolmuşluğu gibi bir kayboluşta terk edilmişti. Aslı bir bavulla çıkmıştı evden. Zaten bütün hikayeler bir bavulluktur. Bir aşk, bir yalnızlık, bir kayboluş, bir veda, bir başlangıç… Hepsi bir bavulluktur. İşte bunu bir ay gördü bir de Selim.
Yavuz da bir bavulla gelmişti Suriye’den. Hem acısını hem de umudunu bir bavula sığdırmıştı. Hikayesi bir bavulu doldurmayacak insanların oturduğu, ama binlerce bavulun sığabileceği bir sokakta yaşamaya başlamıştı. Bir terk ediş, bir terkediliş ve bir umut aynı sokakta oturuyordu. Sokağa ismini veren belediye de çok hisli olacak ki Nazım Hikmet sokağında oturuyordu üçü. Yavuz, Selim ve Aslı’dan geriye kalanlar. Nazım’da öyle biriydi zaten, bizle kalan Nazım, bizi bırakmak zorunda kalan Nazım ve umudun Nazım’ı.
İnsanın sadece kaybolduğu yerde dolaşması ve sadece en çok kanadığı yerde takılı kalması gibi Yavuz’da sadece geceye takılı kalmıştı. Bir cinayet işlemiş gibi, sürekli kendini öldürdüğü yere gelip volta atıyordu. Karanlıkta yürüyenlerin ayak seslerindeki çığlığını bir ay bilirdi bir de Selim.
Yine böyle sessiz bir gecede olmuştu her şey. Trenin durup durmayacağı belli olmadığı bir durakta bekleyen bir demiryolu işçisi gibi bekleyen Yavuz da yoktu sokakta, kendi kaybolmuşluğunda kaybolan Selim de.
Şimdi bunu bir tek ay biliyor artık. Bütün bilmediklerimizi bildiği gibi…