DenemeEdebiyatHikaye

Hüzünlü Dedelerin İç Sesi

Vefalı bir kedim var. Kaba süt koyduğum için mi daima geliyor yanıma bilmiyorum lakin ben onun usul usul kaba yaklaşmasını, küçük dilini süte hızla vurmasını seviyorum. Gözlerindeki samimiyeti yüreğimde hissetmeyi seviyorum. Balkonumun bir köşesine de ekmek kırıntıları koydum kuşlar için. Onlar da şeneltiyorlar ihtiyar gönlümü. Onlara her yaklaştığımda kanada kuvvet kaçsalar da sessizliğimin sesi oluyorlar diye seviyorum onları. Unu eleyip eleği de duvara asmışım ben gayri bir telaşım yoktur.

Yapmak istediklerime gücümün yetmediğini fark ettiğimde yaşlandığımı anladım. Oysa ne çok tecrübe edinmiştim. Yeni tecrübelerimle uzunca bir yolum var sanıyordum. Lakin hayat arkasından koştuğun sürece yetişemediğin bir merhaleydi. Biz de koştuk hayat ırmağının peşinden. Zaman taş oldu ırmağın akışına ihtiyarladık, gür akamaz olduk.

Çarşıya çıktığım bir gün eski bir ahbapla karşılaştım. Biraz hoş sohbet ettik. Eski anılarımızı konuşup kimi yerde müteessir olduk, kimi yerde sürur ettik. Elindeki bastona takıldı gözüm. Bana da lazımdı. Uzun süre dayanmadan yürüyemez olmuştum. Tarif ettiği yerden iki tane baston aldım. Biri kendime diğeri ise hanımaydı. Görünce çok sevinir sanmıştım da bir şeyi unutmuşum. Şimdiye kadar hiç hediye almadığımı. O da haklıydı. Ama tarla bahçe peşinde koşmaktan bilmezdik düşünmezdik böyle zarafetleri. Haliyle tek aldığım hediye baston olunca hanımdan da biraz laf yedik. “Demek yaşlandığımı düşünüyorsun.” diyor. Yani salondan mutfağa koşarak gelemiyorsun artık diyecektim de ses etmedim. Hala genç hissediyor olmalı ki bana gönül koyuyor diye düşündüm.

Günlerim birbiri ile aynıydı. Her gün kuşlar ile uyanırdım. Oysa gençken emekli olunca uyumadığımın acısını çıkartacağım desem de içimdeki sonsuz uykunun yaklaştığı tedirginliği varken uyuyamıyordum. Çoğu zaman geceleri ağrılarım oluyordu, sabaha kadar oturuyordum öylece. Bazen gençken kendimi bu kadar yıprattığım için pişman oluyorum. Ama nafile, ağrılarıma derman olmuyor pişmanlığım. Aklımdan çıkmaz gençliğimdeki koşturmalarım, heyecanlarım, çabalarım. Şimdi bir durgunluk var. Heyecan duygusunu yitirmiş bedenim. Kalbim hafif hızlı çarpsa risk benim için, heyecana kalmadı yerim.

Bütün gün bir şeyleri beklerim. Günümü farklı kılacak herhangi bir şeyin olmasını isterim. Radyodan haberleri dinler, eskilere giderim. Bir haber beklerim. Torunlarımı gelsinler isterim. Bayramı beklemesinler, gün fark etmez çalsınlar kapımı buyur ederim. Bir ara hastaneye gittiğimde doktor torunlarını sayar mısın demişti de “Doktor oğlum, bir kağıt kalem getir de yazayım benimkiler çokcadır” demiştim. Hepsini ayrı ayrı özledim. Gelemeseler de arasalar ya bari seslerini anlayamasam da ihtiyar kulaklarımla, memnun olur günümü gün ederim.

Gözüm köşedeki hanımın bastonuna takılıyor. Uzunca bakıyorum. Bastonunu oraya bırakıp göçeli aylar oldu. Kızmıştı ya bana, onun yaşlı olduğunu düşündüğümü söylemişti. Benden önce göçtü bu dünyadan. Birbirimizi duyamadığımız için bağırırdık. Onsuz sesimi dahi çıkarmıyorum. Kuşlar geliyor balkonuma sessizliğimin sesi oluyorlar. Bir de bekliyorum daima bir gelenim olur diye, hanım bastonunu bırakıp gideli beri.

İlgili Makaleler

3 Yorum

  1. Uzunca bir süre yutkunamadım ve öyle gerçek, öyle hayattan bir parça olarak yazmışsın ki bir süre hala genç olduğuma kendimi ikna edemedim… Yine mükemmel bir yazı dostum, mükemmel 🤭🖤

  2. Çok harika olmuş göz yaşlarımı tutamadım kalemine sağlık.Bu kadar iyi anlatımazdı

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu