Sahi Siz Bir Kadını Gerçekten Tanıdınız Mı Hiç?
Siz hiç gerçekten bir kadını sevdiniz mi? Öylesine bir uğraş, bir heves gibi değil ama. Dokunmak için değil de yüreğinizde bir yerlerde onu hissetmek için. Ne olursa olsun; ölse de kalsa da benim olsun diye değil. Mutlu olsun da özgür olsun diye. Mutlu olsun da yüreğinde bir başkasını taşısın diye. Onu mutluluğuna kanat çırpması için özgür bırakacak kadar sevdiniz mi?
Yüreğinizi yasladınız mı onun yüreğine? Canınız canına eş oldu mu hiç? Kaç derdini kendinize dert edindiniz? Öyle ilk rüzgarda savrulup gidecek cılız bir fidan gibi değil ama koca bir dağ gibi, kök salmış, kocamış bir ağaç gibi. Taştan bir beton gibi değil de, merhametten bir duvar gibi. Siz yıkıldınız yaslanınca da, o yıkıldı mı?
Kaç kere gerçekten anladınız bir kadını? Onun aklındakileri, kalbindekileri kaç kere dupduru bir akarsu gibi gördünüz? Mutlu olduğunda neden mutlu olduğunu, güldüğünde neye güldüğünü, ağladığında neden ağladığını, kızdığında niye kızdığını bilir misiniz mesela? Yalnızlığını gördünüz mü hiç? Sustuklarını duydunuz mu?
Mesela; başınızı onun kucağına koyup, kaç kere uyuyakaldınız bir kanepede. Öyle planlı programlı değil, anlık… Kaç kere o kucakta bir kadının gözyaşlarına, gülüşlerine şahit oldunuz? Yüzündeki çizgilere dalıp, kaç acısına yar oldunuz? Kaç kez bir battaniyeyle usulca örttünüz üstünü? Kaç sabaha bir parça buruk uyandınız onunla?
Siz hiçbir kadının saçını topladınız mı mesela? Parmak uçlarınızı her saç telinin arasında itinayla gezdirerek. Saçını okşayarak uyuttunuz mu bir kadını? Tek bir boya yokken yüzünde, onun ne kadar güzel olduğunu görebildiniz mi? Mini etekleri, dekolte kıyafetleri yokken üzerinde, yine de çok güzel geldi mi size?
Bütün korkularınızı bir kenara bırakıp, gözlerinin içine; gözbebeklerinin büyüdüğü yere bakabildiniz mi? Bütün imkansızlıkları, olmazları bir karanlığın ardına bırakıp, ben seninle aydınlığa çıkarım diyebildiniz mi? Cesaret edebildiniz mi sadece elinden değil, yüreğinden de tutmaya. Her şeyi veya herkesi bir kenara bırakmaya cesaret edebildiniz mi? Birbirinizin her şeyi olabildiniz mi?
Siz hiçbir kadının gözyaşlarını sildiniz mi? Bir kadının sizin gözyaşlarınızı silmesine izin verebildiniz mi? Yürekten düşen her damlayı görüp, her damlayı gösterebildiniz mi? Kaç yaraya merhem oldunuz? Ya da kaç yara açtınız bir kadının sırtında? Bir kadının gözyaşları doldu mu avuçlarınıza? Islattı mı yüreğinizi?
Hiç, bir kadının yüreğindeki yaraları gördünüz mü? Nasıl canının yandığını, nasıl içinin acıdığını, gördünüz mü? Kalp kırıklarıyla dolu yüreğinde kanayan yerlere şahit oldunuz mu hiç? Hayır mı? Sizin de eliniz kana mı bulandı bir kadının ahıyla?
Bir kadına dokunmayı bildiniz mi hiç? Kırmadan, incitmeden, üzmeden, ağlatmadan. Hayatından öylece geçip gittiniz mi yara açmadan? Hiç dolabı açıp bir kazağını kokladınız mı, sırf onun kokusunu duyabilmek için? Onun gibi koktu mu hiç? Bir ütünün çizgisinde bile aradınız mı hamur kokan ellerini?
Bir kadın için, kaç kez yemek yapıp sofralar kurdunuz? En sevdiği yemekten tutun da, kahvesini nasıl içtiğine varıncaya kadar, kaçınız bildiniz bir kadını? Bir bıçak elini ufacık kesse, kaçınızın içi sızladı en derinde?
Kaç kez mücadele ettiniz bir kadın için, bütün yorgunluklarınızı bir kenara bırakıp? “Ben bu savaşa da girerim.” dediniz. “Belki yenilirim ama olsun; yine de savaşırım, öyle yenilirim” dedi kaçınız? Yoksa boşver nasılsa kaybederim deyip, kenara çekilmek daha mı kolay geldi? Sadece bu kadarını mı hak etti sevdiğiniz?
Kaç hayaline ortak oldunuz? O hayallerin peşinden koşarken kaç kere düştü belki de. Kaçında elinden tutup kaldırdınız? Yoksa bir tekme de siz mi attınız? Çaresizliklerine çare, umutsuzluklarına umut oldunuz mu hiç?
Hamur kokan ellerini, hasretle bakan gözlerini, sevdayla atan kalbini gördünüz mü mesela? Sahi siz, bir kadını gerçekten tanıdınız mı? Ya da siz “Beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki ruhları koyup, aşk sanıyorsunuz.” Diyen Shakespeare’i haksız çıkardınız mı hiç? Hayır, bence çıkarmadınız. Siz beğendiğiniz bedenlere, hayalinizdeki kadınları koydunuz. Onları öyle sevdiniz. Siz hayalinizdeki kadınlara aşık oldunuz. Bu yüzden hep acıttınız.
Sevgiyi kendinize göre güzel anlatmışsınız fakat şunu merak ettim, neden sadece kadınlara özel yazdınız? Yani bir erkek bunları hak etmiyor mu? Bazı ifadeler bana “kadın ilgi göstermese bile siz onun peşinden koşun” tarzı ifadeleri çağrıştırdı. Bence bu düşünceler yanlış. Kadın/erkek yerine “insan” şeklinde ifade etseydiniz daha hoş olurdu. Naçizane fikrimdir.
Öncelikle yorumunuza genel bir cevap vericem sonra tek tek yazdıklarınız üzerinden gidicem. İlk başta şunu söylemeliyim ki yorumunuzu okuduğumda kendi kendime dedim ki işte bir kadını anlamayan bir adam daha. Yazdıklarımı ya anlamamışsınız ya da işinize nasıl geliyorsa öyle anlamışsınız. Açıkçası bu durum beni üzdü ve bir kez daha bu yazıyı kaleme almakta ne kadar haklı olduğumu anladım. Gelelim şimdi tek tek sizin sorularınıza. Öncelikle şunu belirtmek isterim siz metni yanlış bir bakış açısıyla okumuşsunuz. Metnin ana teması sevgi ya da aşk değil. Metnin ana teması kadınları zerre kadar anlamayan onları tanıyamayan erkekler zaten başlıktan da bu anlaşılıyor. Sevgi burada sadece bir yardımcı düşünce o da tek sevgi olarak değil. İncitmeden, kırmadan acıtmadan sevmek bağlamında. Sadece kadınlara özel yazmışsınız insan olarak ele alabilirmişsiniz demişsin evet haklısın insan olarak ele alabilirdim. Ama ben özellikle sadece kadınlar için yazmak istedim bu yazıyı. Sadece onlara armağan etmek istediğim için bu şekilde yazdım. Yani bunu bile isteye yaptım. Ben bu yazıyı yazarken Türkiye’de ve dünyada öldürülen katledilen dövülen şiddete uğrayan evini geçindirmek zorunda kalan fiziki şiddet görmese bile psikolojik şiddet görenleri düşünerek yazdım. Türkiye’de siz de tahmin edersiniz ki bu durum kadınların lehine çok vahim. Yani bu durum yüzde doksan kadınların başına geliyorsa yüzde on erkeklerin başına geliyor. Bu yüzden özellikle kadınlara yazmak istedim. Hedef kitlem kadınlardı yani. Diyeceksin ki erkekler okuyamazlar mı yani okuyabilirler elbette. Hedef kitlem kadınlar diye erkekler okuyamaz diye bir kural koymadım. Ama ben bu yazının onlarda bir farkındalık yaratmasını isterim bu yüzden bu şekilde yazıldı zaten bu yazı. Erkekler bunları haketmiyor mu demişsiniz. Ben yeryüzünde her canlının sevgiyi hakettiğine inananlardanım. Tabii erkeklerin de ama yukarıda da belirttim. Türkiye’de taciz tecavüz fiziksel ve psikolojik şiddet katledilme bunlar yüzde doksan kadınların başına geliyorsa yüzde on erkeklerin başına geliyordur. Bunu inkar etmemizin bir anlamıda yok. Bu yüzden bu metin kadınlara armağan olarak yazıldı. Demişsiniz ki kadın yüz vermese de erkek onun peşinden koşsun tarzında söylemler kullanmışsınız. O tarz söylemler metinde asla yok. Asla da kullanmam. Benim anlatmaya çalıştığım şey şartlara koşullara çevredeki insanlara karşı sadece kadının tek başına değil, erkeğinde savaşması pes etmemesi. Siz burayı biraz kendi işinize geldiği şekilde yorumlamışsınız. Son olarak insan şeklinde ifade etseydiniz hoş olurdu demişsiniz. Dediğim gibi özellikle kadınlara armağan etmek istediğim bir metindi. Bu yüzden insan olgusu üzerinden hareket etmedim. Onların duygularına tercüman olmak onların kendisini bulmasıydı bu metinde. İnsan olgusu üzerinden kurmak istesem zaten öyle yapardım. En başta da söyledim metni okurken ki bakış açınız yanlış o yüzden metni tam anlamlandıramadığınızı düşünüyorum. Yine de okuduğunuz ve yorumladığınız için teşekkür ederim.
Harika ötesi bir yazı kaleminize sağlık 👏🏻👏🏻👏🏻
Çok teşekkür ederim sağ olun…🙏🙏🙏
bir yazı ancak bu kadar ruha işleyebilirdi, harika. sayenizde ilişkimin ne kadar mükemmel olduğunu tekrar hissettim, hemen sevdiceğime teşekkür keki yapayım :)) kaleminize sağlık..
Teşekkür ederim. Sevdiceğinize de afiyet olsun 🙂
“Gerçekten ne zaman anladık bir kadını?” sorgusunu ziyadesiyle akıllarda bırakan bir çalışma. Çok beğendim şahsen, kalemine sağlık.
Ben çok teşekkür ederim okuduğunuz için 🙏
Kalemine sağlık🙏
Çok teşekkür ederim sağ olun…🙏