Duygular; insanın, ”Kendini anlamak” kapısını açan bir anahtardır. Nasıl ki çok kuvvetli bir rüzgar estiğinde yerine sağlamca yapılmayan bir evin çatısı esintinin etkisiyle bir evi damsız bırakır, aynen öyle de duygularını tanımadığın zaman, o duygular aklını başından alır ve seni kötü bir duruma sokar.
Duygular; insanın, ilerleyişinde ve yükselişinde birer basamaktır. Nasıl ki bir mimar bir bina yapacağı vakit en üst kata kadar çıkmak için her bir basamağı yapmak zorundadır, aynı o şekilde sen; hayat yolunda ilerlerken yukarı tırmanmak için duygularını iyi tanıman gerekir.
Duygular, insanın hem kendini tanımasına aracı olan bir teçhizattır. Ve bununla beraber bir başka kalbe girmene olanak veren bir çeşit araçtır.
Hayal et, karşında çok gösterişli ve haşmetli bir kapı duruyor. Fakat kilitli. Düşünüyorsun, bu kapı böyle güzel ise ardı daha da güzeldir diye.
İşte bu kapı, hayatında bulunan fakat açamadığın çoğu güzelliğin engelidir. O güzel kapının arkasındaki şey ise kalbindir. Ve o kapının arkasında bulunan kalbine erişebilmek için ”Duygu anahtarlarıyla düşünce kapısını açıp, kendini anlayıp, güzelliklere gidebilirsin.”
Çünkü sen çok güzel bir varoluşsun. Ve duyguların sadece bu varoluşun küçücük bir parçasıdır. İyi keşifler…
“duygular kaybeden tarafta bulunan kimyasal bir kusurdur!” demişti Sherlock, tek haksız olduğunu düşünen ben değilmiş.