DenemeEdebiyat

Bir Hayat Nasıl Yaşanır!

Bu yazıyı sizlere kişisel tecrübelerimden bahsetmek için kaleme alıyorum. Henüz yirmi sekiz yaşındayım. Bunun için altmış yaşında biri kadar tecrübem yoktur belki ama benim de bu hayattan öğrendiğim çok şey var. Buraya yazdığım hiçbir şeyi bilimsel bir temele dayandıramam, sadece kendi çıkarımlarım. Amacım bir nebze de olsa benim geçtiğim yollardan geçecek insanlara ışık tutabilmek. Akıl vermekten ziyade, yol gösterebilmek. Eğer bu yazıda psikoloji kitaplarında ya da kişisel gelişim kitaplarında olduğu gibi cümleler bulmak istiyorsanız, üzgünüm ama sizi hayal kırıklığına uğratacağım, çünkü bulamayacaksınız. Naçizane bir içe dönüş, bir iç döküş benim ki…

Çocukken hepimiz bir an önce büyümek isteriz. Büyüyünce ne olacağımızı zannederiz bilmiyorum ama hepimiz büyümek isteriz işte. Büyümek için acele etmeyin. Emin olun ki bir daha hiç kimse bugünlerinizi size geri veremeyecek. Büyüdüğünüzde dizlerinizdeki yaralardan çok daha fazla canınızı yakan yaralarınız olacak. Üstelik bu yaralar öylesine görünmez olacak ki hiç kimse görmeyecek. Zaten görse de bir şey yapmayacak ya da yapmak istemeyecek. Siz büyüdükçe bütün sorumluluklarınız ve bütün yüklerinizde sizinle birlikte büyüyecek. Zamanla da gerçekten bütün bunlar sırtınızda bir kambur olmaya başlayacak. Siz de o ağırlığın altında ezilmek zorunda kalacaksınız. Hayat hepimize eşit ve adil davranmıyor maalesef. Kimimiz çok çabuk büyümek zorunda kalıyoruz. Eğer büyümek zorunda kaldıysanız, içinizdeki çocuğu yaşatmanın bir yolunu mutlaka bulun. İçinizdeki o masum çocuğu öldürmek isteyen hiç kimsenin, hayatınızda yeri olmadığını aklınızdan çıkarmayın. Her gününüzü, her anınızı, her saniyenizi doya doya yaşayın. İlerde akıp giden zamanınız için hayıflanmayın. Unutmayın ki her yaşın ayrı bir anlamı, güzelliği var. Ve emin olun ki büyüdüğünüz zaman başınız göğe ermiyor.

Çok iyi bir ailede de, çok kötü bir ailede de yetişmiş olabilirsiniz, ama unutmayın ki onları siz seçmediniz. Bu yüzden ailenizi bütün iyilikleriyle, kötülükleriyle, doğrularıyla, yanlışlarıyla, kusurlarıyla kabul edin. Kabullenmek bu hayattaki en güzel eylemlerden biridir. Omuzlarınızdan yük kaldırır, bunu sakın unutmayın. Ailenizle olan ilişkilerinizi istediğiniz şekilde düzenleyebilirsiniz, buna hiç kimsenin karışmaya hakkı yoktur siz de böyle bir şeye asla müsaade etmeyin. Sizi ailenizle yargılayan insanları etrafınızda barındırmayın. Unutmayın ki onların yaptığı hatalardan ya da yanlışlardan siz sorumlu değilsiniz. Bütün dünyanın yükünü kendi omuzlarınıza bindirmeyin. “Giden gitsin, kalan sağlar bizimdir.” deyip yolunuza devam etmeyi bilin.

Hayatımızın her alanında kalbimiz kırılabilir ya da hayal kırıklığına uğrayabiliriz ama çocukken bunları yaşamak her zaman daha acı verici olur. Çocuk yüreğinin kırgınlıkları yıllar geçse de unutulmaz. Kusurlarınızı, hatalarınızı ve kötü yanlarınızı bilin. Çünkü neredeyse bütün çocukluğunuz boyunca bunlar alay konusu olacak. Onları değiştirmek için elinizden geleni yapın. Baktınız değiştiremiyorsunuz o zaman onları olduğu gibi kabullenin. Kusurlarınızla yaşamayı öğrenin. Bazı şeyler gerçekten de değişmiyor çünkü. Mesela sizinle alay edecekleri bir isminiz varsa, siz de kendinizle alay etmeyi öğrenin. Öbür türlüsü çocuk yüreğinizde derin bir acı olarak kalacak çünkü. Bu sadece kendimiz için geçerli bir şey değil aslında. Biz çoğu zaman karşımızdakini de değiştirmeye çalışırız. Hatta kendimizi hiç, karşımızdakini hep değiştirmeye çalışırız. Ama nasıl ki bizim değiştiremediğimiz şeyler varsa onların da değiştiremedikleri şeyler var. Maalesef her şey bizim bildiğimize tabii değildir. Bu yüzden kimseyi değiştirmek için uğraşmayın, bırakın öyle kalsınlar.  Kendinizi nasıl kabullenmeniz gerekiyorsa, onları da öyle kabullenin. Hayatınızdaki insanları oldukları gibi beğenmiyorsanız ya da sevmiyorsanız, hayatınız da olmalarının da bir önemi yok demektir. Kusurlarınızdan, yaptığınız yanlışlardan, hatalarınızdan pişman olun ve utanın tabii ki. Ama bunu sürekli hale getirmeyin. Yoksa geçmişiniz sadece takıntınız olur, tecrübeniz değil. Kendinize adil olun, adaletli davranın. Bütün duygularınızın hepsini en dibine kadar yaşamak zorunda değilsiniz. Her şeyin bir ölçüsü ve kararı vardır. Şu hayatta en mükemmelim diyenin bile mutlaka gizli kalmış bir kusuru vardır. Hiç kimse mükemmel yaratılmamıştır. Hiç kimse kusursuz değildir. Bu hayatta tek olmadığınızı bilin. Yaptığınız yanlışlardan ders çıkarın ve yolunuza devam edin. Unutmayın ki bunların hepsi bir tecrübedir. Tabii herkesin kusurlu olması ya da her insanın yanlış yapma şansının olması, size sınırsız yanlış yapma hakkı vermez. Yanlışlarınızın bile bir sınırı olsun. Yaptığınız hataları kafaya takıp sürekli bunları düşünmek, bunlara üzülmek size hiçbir şey katmaz. Bu gerçekten dünyanın en anlamsız ve en boş işidir. Günün birinde mutlaka anlamsız bir şey yaptığınızın farkına varırsınız ama önemli olan iş işten geçmemiş olmasıdır. Ki zaten birisi çıkıp size bu kafaya taktığınız şeylerin çok anlamsız şeyler olduğunu söylemezse, muhtemelen iş işten geçmiş olur. Ne diyordu Yıldız Tilbe: “Şahane kusurlarım var, kusursuz şahaneliklerimden bahsetmiyorum bile.”

Kararlarınızı vermeden önce oturup iyice düşünün. Özellikle hayatınızı etkileyecek kararları. Mesela Üniversite sınavına gireceksiniz ve bir bölüm seçmeniz gerekiyor. Bu hayatınızın sonuna kadar devam ettireceğiniz bir meslek olacak. Neredeyse bütün yaşantınız… Yeteneklerinizin farkına varın. İlgi alanlarınızı keşfedin. Kan görmeye dayanamayan biriyseniz gidip doktor olmayın. Oyunculuğa yeteneğiniz yoksa tiyatrocu olacağım diye tutturmayın. Yazmayı seviyorsanız mesela, gidin şahane bir kitap yazın. Maalesef insan en deli dolu zamanlarında, en genç yaşlarında kendisi için en doğru olanı bulamayabiliyor. İnsanın kendini tanıyamaması, yeteneklerinin farkına varamaması, hayalperest yaşantısı, kararsızlıklarıyla daldan dala atlaması bunun gibi bazı şeyler doğru kararlar vermesini engelliyor. Yanlış bir seçim yapmış olabilirsiniz ama bu her şey için çok geç olduğu anlamına gelmez. Yeniden başlayın, en baştan. Bu sefer kendinize en çok yakışanı bulun ve öyle başlayın. Tekrar başladığınız zaman hakkınız olmayan bir şeyi istemeyin. Ve asla aklınızdan çıkarmayın ki hiçbir şey için geç değil. Tolstoy bile bisiklete binmeye altmış yedi yaşında başlamış.

Hepimiz biliriz ki acıların en büyüğü ayrılık acısıdır. Ne aşık olurken ne de evlenirken hiçbir şey için acele etmeyin. Çünkü her şey zamanında güzeldir bunu da bir kenara yazın. Hayatınız boyunca sizi seven insanlar da karşınıza çıkacaktır, sizin sevdiğiniz insanlarda. Karşılıksız aşklara da liman olacaktır yüreğiniz. Önemli olan yaşanılan hiçbir şeyden pişman olmamaktır. Daha doğrusu pişman olmayacağınız insanları sevmektir. Sizin çok sevdiğiniz ama sizi hiç sevmeyen insanlar için ömrünüzü tüketmeye, gözyaşlarınızı harcamaya değmez.  Arkanıza dönüp baktığınızda ben bu adamımı sevmişim demeyin. Sevdiğiniz yanınıza da gönlünüze de yakışsın. Şimdi aşk acısı çekenlerin çoğu, uzaktan söylemesi kolay diyor eminim. Zaman geçip de gözünüzün önündeki o tozpembe bulutlar dağıldığında anlarsınız bazı şeyleri. Siz battaniyenizin altında salya sümük ağlarken hayatınızdan bir gün daha eksildi ve siz o günü sizi hak etmeyen biri için heba ettiniz. Oysa bir gün biri karşınıza çıkacak ve her şeyi, herkesi unutturacak size. Bazen kadere teslim olmak gerekir. Siz ne yaparsanız yapın her şey olacağına varır zaten.

Hiç şüphesiz ki hayatınızın hangi anında sahip olursanız olun, asla pişman olmayacağınız ve her zaman seveceğiniz tek varlık evladınızdır. Aslında insanoğlunun geleceğinin belirlendiği en temel nokta. Düşünün ki siz bir insan dünyaya getiriyorsunuz. O bir hamur gibi sizin elinizde yoğuruluyor, Ona siz şekil veriyorsunuz ve o çocuk bir gün başka hayatlara da dokunuyor. Nasıl dokunduğuysa, tamamıyla sizin elinizde. İşte bu yüzden vicdanlı çocuklar yetiştirin. Arkadaşlarıyla alay etmeyen, kalp kırmayan, merhametli, ne istediğini bilen, seven ve sevilen çocuklar yetiştirin. Unutmayın ki hiçbir çocuk kötü doğmaz. Onu kötü yapan onu yetiştirenlerdir. Minicik kalplerine kötülük tohumu ekmeyin. Şimdi başkalarına zarar veriyor olabilirler ve siz bundan bir nebze dahi olsa rahatsızlık duymayabilirsiniz ama gün gelir en büyük zararı kendilerine verirler. Çocuklarınız sizin en büyük eserinizdir. Ne demişler; “Eğer sizi öbür dünyada kurtaracak bir eseriniz yoksa, şu dünyada bıraktığınız eserlere de kıymet vermeyin.” Sizi öbür dünyada bir nebze dahi kurtaracak olan eseriniz çocuklarınızdır unutmayın.

Hayatınız boyunca elinizi attığınız her işte başarısız olabilirsiniz ama bu sizin işe yaramaz biri olduğunuz anlamına gelmez. Mutlaka sizin de iyi yapabildiğiniz bir şeyler vardır. Sadece henüz keşfedememişsinizdir. Başarısız olduğunuz konularda başkalarını suçlayabilirsiniz. Ya da başarısızlıklarınıza kılıf uydurabilirsiniz. Bunu çoğu zaman hepimiz yaparız. Belki bazı zamanlar başarısız olmamıza sebep olan şey dış etkenlerdir ama çoğu zaman da bizizdir. Ne kadar çabaladık, ne kadar uğraştık, başarılı olabilmek için neler yaptık bunlar önemlidir. Bu hayatta herkesin çok iyi yaptığı bir iş mutlaka vardır ama siz hemen pes ederseniz ve tekrar denemezseniz muhtemelen de hayatınızın sonuna kadar başarısız olmaya devam edeceksiniz.

Şu hayattaki en önemli şey insanın kendine saygı duymasıdır. Kendine saygısı olmayanın hiç kimseye saygısı olmaz. O yüzden bir şeyi yaparken önce bu yaptığım bana yakışıyor mu diye düşünün. Çevrenizdeki insanların söylediklerine veya onların onaylayıp onaylamadıklarına göre yaşamayın hayatınızı. Ya da ne bileyim onların takdirini kazanmak için uğraşmayın. Çünkü insanlara yaranamazsınız. Şunu unutmayın ki onlar hep konuşur. İyi şeyler yaptığınızda da kötü şeyler yaptığınızda da onlar arkanızdan konuşacak zaten. İnsanlar kendi hayatlarını hiç sorgulamadan, sizin hayatlarınızı sorgulamaya ya da size mana vermeye bayılacak ve bu hayatınızın sonuna kadar da bitmeyecek. Bunun sonu yok. Her gün yaptığınız şeyi hiç kimse görmeyecek fakat bir gün yapmadığınız şey gözlerine batacaktır. Yanlış bir şey yaptığınızda belki siz bundan utanacak, esef duyacaksınızdır ama unutmayın ki en sansasyonel konu bile en fazla bir ay konuşulacak sonra da unutulacaktır. Bu yüzden geçmişin yüküne takılı kalmayı bırakın. Onlar sizin hakkınızda bir hafta, on gün, bir ay neyse konuştular ve bitti. Sizse ölene kadar hayatınızın içinde parçalanacaksınız. Bu yüzden kendinize göre yaşamayı öğrenin bu hayatı. Ne de olsa Allah’ın af ismi de hata ister.

Sosyal ilişkilerinizi düzenlemeye çalışın. Yalnızlık her zaman çok iyidir. Kendinize zaman ayırmaktan gocunmayın ama bir süre sonra bunun sıkıcı bir hal aldığını da unutmayın. Kendinize güvenebileceğiniz, sırtınızı yaslayabileceğiniz, sizi yarı yolda bırakmayacak arkadaşlar ve dostlar edinin. Emin olun ki böylesini bulmak çok zor. Bulursanız kaybetmeyin. Denize düşen yılana sarılır hesabı yalnız kalmamak adına ilk bulduğunuz insana dostum, arkadaşım demeyin. Ne derler bilirsiniz “Bülbül güle karga da çöplüğe” götürür.

Genel anlamda insanlara çok fazla güvenmeyin. Acılarınız sessiz, mutluluklarınız bol kahkahalı olsun. Şunu da bilin ki acılarınıza gülecek, kahkahalarınıza üzülecek insanlar mutlaka vardır çevrenizde. Bu yüzden mutluluğunuzu herkese gösterin ama yaralarınızı herkese göstermeyin. İnsanların eline size karşı kullanabileceği kozlar vermeyin. Eğer verirseniz unutmayın ki bunu size karşı bir gün mutlaka ama mutlaka kullanacaklardır. Şimdi değil belki ama bir gün. Hayatınız boyunca sizi kıskanan insanlar da olacaktır mutlaka. Başarısız olmanızı isteyen, bir işe başladığınızda hevesinizi kaçırmaya çalışan, yapamazsın, başaramazsın diyenler. Onlara sadece gülün, geçin. Sizin motivasyonunuzu düşürmenize, vazgeçmenize sebep olmasınlar. Unutmayın ki siz kendinizin ışığısınız. Karanlık olan her şeye sırtınızı dönün.

Kendini sevmeyen biri hiç kimseyi sevemez bu hayatta, kendine değer vermeyen biri hiç kimseye değer veremez. Bu yüzden değerli olduğunuzu unutmayın ve kendinizi sevin. En önemlisi de cahil olabilirsiniz ama cahil kalamazsınız. Sürekli kendinizi geliştirmek için çabalayın. İnsanların dedikodularını yapıp; o yeni mobilya almış, şu evini şu kadara almış, o öyle demiş, bu böyle demiş diye boş işlerle zaman kaybetmeyin. Boş insanlar boş işlerle uğraşır bunu da sakın unutmayın. Sürekli okuyun, araştırın, güzel filmler izleyin, güzel şarkılar dinleyin, yeni yerler keşfedin ve gezin. Sürekli öğrenmeye çalışın. Sizi sizden başka kimse kurtaramaz. Hayallerinize çok fazla kapılmayın. Hayal kurun elbette. Gerçek olursa yanınıza kar kalır. Fakat gerçeklerinizi hiçbir zaman bir kenara itmeyin. Unutmayın ki hakikatleriniz size emanettir. Bir hayalin peşine düşüp giderken o yolda gerçekle yüzleşmek büyük bir acı verir çünkü. Hayalleriniz önemli olsun ama gerçeklerinizi hiçbir şeye değişmeyin. Kendinizi değerli hissetmediğiniz hiç bir yerde kalmakta ısrar etmeyin.

Akıl bizim en büyük düşmanımızdır. Öyle ki bizim önümüze hep geçmişimizde bıraktığımız ikinci bir seçeneği koyar. Acaba onu değil de bunu tercih etsem, bu yola girsem nasıl olurdu. Ama hayat böyledir işte, neyi seçerseniz seçin, seçmediğiniz hep pişmanlığınız olacaktır ama bu tercihleri yaparken her zaman bir doğrudan daha fazlasını, iki yanlıştan da daha azını yapmaya çalışın. Geriye baktığınız zaman iyi kileriniz keşkelerinizden  çok olsun.

 

İlgili Makaleler

4 Yorum

  1. şu enfes metinde tek kabullenemediğim nokta; kabullenmek. kabullenmek, gerçekten hislerden duygulardan durumlardan kaçmaktan başka ne işe yarar hala anlamadım. ama galiba bunuda yaşımın verdiği ‘tecrübesizliğe’ yormalıyım. karanlık ve inişli çıkışlı bir patikanın başındayım henüz, ilk gördüğüm kandil oldunuz; hep kendi benliğinizde yanmanız dileğiyle iyi karalamalar dilerim.

  2. Kabullenmekten kastım etrafımızdaki insanların değiştiremeyeceği kusurlarını kabullenmek. Bazı şeyler maalesef ne yaparsanız yapın ne söylerseniz söyleyin değişmiyor. Yoksa birşeyleri değiştirmek için çabalamak tabii ki gerekli ama herşeyin bir sınırı olmalı naçizane fikrim. Yorumunuz için ve okuduğunuz için teşekkür ederim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu