Adına şarkılar, şiirler, sözler yazılan şehir. Aşıklar şehri…
Kiminin yeni hayat kurmaya geldiği kiminin terk ettiği şehir. Bir de içinde yaşayanlara soralım duyduğunuz İstanbul o İstanbul mu? Uğruna ne fedakarlıklar yapılan şehir.
İlk aşını bulanların, kariyerine ilk adımını atanların, yeni hayata başlayanların, hayata tutunmaya çalışanların şehri. Ama en çok gitmek isteyip gidemeyenlerin şehri.
Efsanelere konuk olan şehir. Gecesi ayrı güzel günüdüzü ayrı güzel şehir.
Hadi İstanbul’da gezilip görülmesi gereken yerlerden bir liste yapalım. İlk sıraya Boğaz köprüsünün hemen altında ki Beylerbeyi Sarayı’nı koyalım. Bahar ve yaz aylarında padişah ve ailesinin konakladığı dikdörtgen yapıya sahip olan saray boydan boya yapılan pencerelerden içeri giren gün ışığı ile aydınlatılıyor. Sarayın her bir köşesinde bulunan aynalarda ışığı yansıtarak içeriyi aydınlatmaya yardımcı oluyor. Sarayın mermer detayları ile yazın bile serin havaya sahip olan bu saray iç tasarımı ve bulunduğu mevki olarak kendini diğer saraylardan ayırıyor.
İkinci sıraya Boğaz köprüsü ile aynı suyu paylaşan Kız Kulesini koyalım. Bir vapur ile gidilen Kız Kulesinin de efsanesi var. Efsaneye göre zamanın sultanı rüyasında kızının bir yılan sokması sonucunda öleceğini görür. Bunun üzerine kızını bu kaleye kapatır. Gel zaman git zaman kız rahatsızlanır ve ateşler içinde yatağa düşer. Sultan en iyi doktorları getirerek kızını iyileştirir. Sultanın kızı iyileşince bunu kutlamak için köylülerden halktan hediyeler gelir kuleye. Gelen armağanlar arasında bir sepet dolusu üzüm de vardır. Ancak üzüm sepetinin içindeki yılanı kimse fark etmez ve yılan kızı sokar. Sultan’ın kızı da oracıkta hayatını kaybeder. Tabi bu efsaneyi burada okumak kulede içilen bir bardak taze çay eşliğinde rehberlerden dinlemek kadar heyecanlı değil. Ama İstanbul’a gelen herkesin uzaktan da olsa kuleyi görmesini dilerim.
Üçüncü sıraya denizin diğer kıyısındaki Dolmabahçe Sarayını koyalım. Sarayın bulunduğu yer önceden gemilerin demir attığı bir koydu. Geleneksel eğlencelerin de yapıldığı bu koy zamanla bataklığa dönüştü. Zamanın sultanı bataklığı doldurarak sarayın temellerini attırdı. Sarayı yapmasındaki amacı ikamet etmek, sohbet ve eğlenceler düzenlemek olan Sultanın bir rivayete göre “Kötülük ve çirkinlikler burada yasaktır, burada sadece güzel olan şeyler bulunsun.” dediği söylenir.
Dördüncü sıraya yeni boğazı gören bir yapı olan Anadolu Hisarı’nı koyalım. Yapıldığı dönemde askeri amaçla kullanılan hisar ilk yapıldığı zaman kapısı olmadığından içeriye bir asma köprü ile giriliyordu. Zamanla askeri değerini yitiren hisar günümüzde ikiye bölünmüş ve ortasından yol geçmektedir.
Beşinci ve şimdilik son olarak yine boğaz kenarında olan Küçük Su Kasrı’nı koyalım. Eski adı Göksu Kasrı olan bu yapı padişahların kendilerine aittir. Dönem padişahları tarafından dinlenmek, istirahat etmek için kullanılmıştır. Kasrın içi her bir odasında ayrı bir süsleme olacak şekilde dizayn edilmiş ve her odasına şömine konmuştur. Sanat severlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken yerlerden biri.
Ufak bir gezi yazısı şeklinde olan yazımı Reşat Nuri Güntekin’in bir sözü ile bitiriyorum.
“Allahaısmarladık İstanbul . Sağ ol , var ol ama benden uzak ol…”