DenemeEdebiyat

Sevsene Beni / Mavi

“Merhaba mavi abi, dünya üzerinde bir yerdeysen umarım bu taşa gelip oturursun”

Aylar geçmişti,

          Zeynep olduğumu söylemek istemiyordum. İstiyordum ki birinin aklında kalayım, ettiğim iki kelam aklında kalsın, çok sarhoş olsa da dediklerimi unutsun beni unutmasın. Vazgeçtim, dediklerimi de unutmasın. Bu beklentiyi yaratacak en güzel insan Mavi abiydi benim için.

         Konuşmuyordu. Onu tanıyan bir abi kırdı iyice diye tekrarladı, oradan geçen birisi sadece alkol dedi, az ilerideki, hafif sıska abi üşümesine buldu suçu. Duraksadım, duraksadım çünkü bu tam da etrafımda olan şeydi! Beni tanıyan, tanımayan, bir de fikri dahi olmayan o etrafımdakilerin hakkımda düşündükleri… bir poşet dolusu düşünce, Mavi abi de çoktan çöpe atmış bile! Konuşmadı…

          Üşüyorsan şarap alayım mı sana?

         Sesi soluğu çıkmıyordu ama oydu, üzerinde o ilk gece bana giydirdiği kazağın aynısı, nasıl aynı kazaktan iki tane edinmişti bilmiyorum, bitmek bilmeyen duygularıyla yarışır bu huyu da. İçimde savaşlar çıkıyor, zelzeleler oluyor o an, Mavi abi gözüme bile bakmıyordu. Mavi abiye serzenişte bulunmak geçmedi dahi aklımdan, bu diğerlerine yaptığımdan değil, “ne konuşsam duymayacaklar” değildi. Mavi abi anlayacaktı ama zaman lazımdı beni hatırlamasına, hatırlarsa unutmamış olacaktı, unutmazdı. Dünya üzerinde bir insanı nasıl unutursun yahu? Dünya üzerinde olmayanı bile unutmayan adam beni unutmazdı herhalde. Umut işte…

Tekrarladım:

           Üşüyorsan şarap alayım mı sana?

          Ses yok. Tanıdığın kadar bilirsin, beni en çok karşımda sorularıma cevap vermeyen adamlar delirtir, Mavi abi hariç. Onu biliyordum, sussa da biliyordum, konuşsa da. Belki toplasan 3 saat sesini duymuştum ama bu tanışıklık uzun zamanın bana verdiği yetkiye de dayandı. Zaman demişken, geçse gitse yanımdan, şuramdan, uzunca yol olsa, çiçeklerimi ezmeden, patikadan, kestirmeden… Ben burada dursam, zaman demişken; neye yararsın yahu? Neyi şurada dursun da, nasıl yararsın? Kullanma kılavuzunu kaybetmişler vaktiyle, bir şekilde zaman diyorlar susuyorlar senin için, zaman… Bilinmezliğin getirdiklerinden çok götürdüklerinden sanki, kötü bir sır gibi, birisi “zaman” deyip iç çekip susmasa o milyarlarca yıl yaşamış milyonlarca insana ihanet edecek sanki, kimse sırrı bir diğerine vermiyor, yaşayarak öğrensin metodu sanki, acıya batmadan öğrenilmezmiş zaman, götürmeden zaman olmazmış.

           Sırrı sana verdim abi, keşke ben vermeden önce öğrenmeseydin.

          Zaman geçti abi, senin içindekiler geçmedi değil mi? Benim de geçmedi, daha çok olarak geldim yanına.Zaman dedikleri sabırla paralel ilerleyecekse ben yokum dedim, onlar da var olmanın anlamı yok, işleyecek olan işliyor dedi. Birileri bir kağıt parçası koymadı önüme ama ben sanki imza attım boş kağıda. Meğer neye ne kadar üzüleceğine bile karar verecek kişiler varmış Mavi abi biliyor musun? Bana bildirdiler, haddimi de, acımı da. Her şeyin bir adabı var dediler.  Hakikaten ne zamandır yoktun abi, neredeydin? 

          Çok acıyınca hiç acımamış gibi oluyor.

+ Ama çok acıyor, benimki öyle mesela…

         Benimki de, zarar ziyanım sanki, kavrulmuşum kendi kendime, olmuyor demeyelim de, olduramıyorum, dokunduğumun canını yakar olmuşum, o zaten çoktan kül etmeye meyilli. Benim hayatım genelde böyle abi, olmayanı oldurmakla geçti, şimdi mecalim yok, kendimle anlaşamıyorum abi ben, kendimi bile çoktan bıraktım, birini nasıl tutayım, nasıl tutunayım?

         Mavi abiye ne yaptılarsa konuşmaya bile niyeti yoktu, iç çekiyordu sadece, önceden ettiği küfürler bile nahifleşmişti, sanki öfkesini yenmiş, yenmemiş de kabullenmişti. İlerideki sıska abi şarabını uzattı Mavi abiye, “al da çenen açılsın, kız gelmiş buraya kadar seninle konuşmak için”

         Geçmişimden pişman değilim fakat çok da dik durdurmayan bir hissi var. Bakışından geçmişi pişmanlık kokan adamın buram buram geçmişini düzeltircesine geleceği olma düşüncesi… Giden gitsin diyorum ama şarkılarım hep hüzünlü, arkada vals çaldığını sandıkları anda bile. Beni tanımadılar hiç, hiç biri bildi beni diyemedim, beni oldurdu diyemedim, hayatında yer veren de olmadı, yer vermek istediklerini söylediler, hep söylediler abi, kimse icraata dökmedi, benim için değmedi anlayacağın abi, değmezmiş öyle dediler.

+Lan saçmalama Zeynep, yıldızlı gözlerin yeter. Ne yaptılar sana? İç şu şaraptan…

         Yetmemişti, hemde hiç. Bende kimsenin gölgesini kabul etmedim. Birini sevmen için o kişiye ihtiyaç duymazsın değil mi Mavi abi? Hem insanlar sevgiyi hep kirletir. Başka birilerinin anısını, acısını senden çıkarır, e ne kalacak ondan sana, senden sana ne kalacak ki bu savaşın sonunda? Peki ya savaşarak mı almalı her istediğini? Kolayına kaçmaktan deği be abi, kolay olan hiçbir şeyim olmadı benim, ne istesem deliler gibi çabalamadan elde edemedim zaten ama sevgi için de mi savaşacaktık? Bize böyle mi öğretilmiş, içimize bu duyguyu koyup mu göndermişler bizi buraya? Savaş, kır, dök, karşındakini olmadığı biri gibi suçla ve kendi dışında her kalıba sok, sok ki sevgi olsun adı ve sokan kazansın(!) yapma abi, olması gereken bu muydu, zaten olması gerekenler hiç olmazmış.

         Dalga anlattıklarıma kızıyordu sanki, şaraba kadar deniz olmuştuk. Mavi abi benden önce şarabını kurtarmayı yeğlemişti. “Kalk Zeynep,kalk” diye de beni destekliyordu. 2 dakikayı geçmezdi belki ayakta duruşumuz, bana 3 saat gibi gelmişti. Bir şeyleri beklemeyi oldum olası sevmem zaten. Sıska abi ve diğerleri çoktan kaybolmuştu gözden, yanımızda sayılmaz, az ileride balıkçılar çıkmıştı meydana, birkaç şarkı söyleyen, birkaçının çoğu da içiyordu. Burada herkes gibiydik anlayacağın sayın okuyucu, birileri normal davran diye sınırlamıyordu beni, Mavi abi benden de anormaldi neticesinde. İçim taşıyordu, Mavi abi yan gözle beni kontrol ediyordu biliyordum ben volta atarken, düşünülmek hep güzel hissettirir. Sinirli sinirli yere basıyordum, biliyordum. Dalga dinmiş, Mavi abi kayalığa oturmuş, benim volkanımın taşmasını bekliyordu.

+Zeynep gel anlat, Zeyneeep…

       Sakinleşmiyordum, bekledikçe, o zaman denilen şeye tabi tutuldukça daha da hırçınlaşıyordum. Dinmiyor taşıyordum ben.

        Geldim abi.

Oturdum taşa, Mavi abinin ceketinin üstüne, benim için sermiş olsa gerek.

+Ne oldu sana? Ne yaptılar? Sana savaşma demiştim, kendine edersin abicim demiştim.

         Abi sen hatırlıyorsun… 

 Sarıldım.

+Tamam Zeynep, hatırlıyorum abicim seni tabi, üşüme diye bu kazağın aynısından giydirmiştim sana, hatırlıyorum her şeyini abicim, hadi ..

         Hadi onun için “hadi bırak boynuma asılı kalmayı”ydı, biraz kırıcıydı ama çok da üzmemişti. Beni hatırlıyordu, ne anlattığımı hatırlıyordu, öyle söylüyordu en azından. Son zamanlarda kaç kişi vardı hem anlattığımı hem beni hatırlayan ki?

+Hadi anlat dinliyorum.

        Abi biliyor musun, uzun zamandır kendime bile anlatmadım ben bunları. Kendimle konuşmaya başladıkça, hatamla sevabımla görünce kendimi, kendimi de bıraktım, onu gördükçe. Tüm kırıldığı yerlerin sivrilip bana battığını görünce ben de kırılan yerlerimi gösterdim abi. Ben, kıskançlığımdan ölürken, bana gülümsemediğinde, bazı zamanlar konuşmayı bırak yüzüme bile bakmadığında, yanında yürürken sırf sesimi duymamak için kulaklık taktığında mesela, şu an benden aldıklarını sokaktaki herhangi birine konuşarak bile verdiği düşüncesi ile içten içte kavruldum. Anlatsam anlamayacaktı. Ne diyecektim ki abi ” sen benim göstermekten korktuğum kıskançlığımsın, sen uzun yolda yan koltuğunda oturarak şarkına eşlik etmek istediğimsin – din” mi diyecektim? Abi o uzun yola gitti, yan koltuğunda ben yoktum. Zaten anlatsam da inanmazdı. Sustum.

         Anlattıkça şarabın tadı güzelleşmişti, yaşadıklarım şarabı şarap kılıyordu, bir ara Mavi abi gidip şarap bile almıştı.

+Çünkü hayal kurmuşsun ve o seni tam hayallerinden kırmış. Birinin üstüne hayal kurma Zeynep, kuracaksan kendin için hayal kur. Böyle yaparsan başkaları gittiğinde, öldüğünde hayal kırıklığıyla dibe vurmazsın. Bak bana Zeynep,…

         Abi o kazaktan sende neden iki tane var?

Mavi abiye iç çektirip, şarabından yudum aldırmıştı bu soru. Keşke sorulmasaydı ama alkolün verdiği yetki hep çok densiz ve fütursuzdu.

+O almıştı, ölmeden önce almıştı, gitmiş gezmiş bir tane kazak beğenmiş, ikimizde de olsun istemiş, ertesi gün cebimden biraz para almıştı, kendi parasını harcamış yetmemiş, “bir şey alacağım” deyip evden hızlıca çıkmıştı yüzündeki muzur çocuk ifadesiyle birlikte. Biliyordum bir şeye heyecanlandığını, sadece gülümsemiştim. Akşam eve geldiğinde kendi kazağını üstüne giymiş, benimkinin hediye paketini bile heyecandan kendisi açıyordu. Güldüm, giydim, sarıldım…

Bir yudumdan fazlası daha…

+O kazakları bir tek o gece, evde giyebildik Zeynep, bir geceydi ama ne hayaller kurduk o kazaklarla. Öyle güzel gitti ki, sadece hayallerim yıkıldı o kazağın içindeki omuzlarıma. Hayal kurma Zeynep.

Acısını yüreğimde hissetmiştim, keşke onunkini oradan söküp alabilseydim.

        Hayal kurdurmuş olmasına mı, bunu göremiyor olmasına mı, üzmelerine mi, üzdüğünü dahi kabul etmemelerine mi üzüleyim Abi? Her şeyi içimde hallederim abi ama böyle olmasaydı, başta içimdeki heyecana şaşardın abi, sanki yollarda dans ederek yürüyordum. Söylenmeyen sözlerim var ona dair, o beni hiç ben olduğum için sevemeyecekti abi. 

+Çok dolmuşsun, neye kırıldığını, hangisine kırıldığını bile bilmiyorsun Zeynep. Un ufak etmiş seni Abicim. Niye izin vermediğini zannederken kalbine dokunmasına bu kadar izin verdin?

         Biliyor musun, o bunu bilmiyor bile abi. Ona kalsa hissiz, şımarık, sadece kendi istedikleri değerli olan biriyim. Öyle mi abi? Ben kendi sevdiğim şeyleri saklayacak ya da değiştireceksem onun yanında, benim ne anlamım olacak ki? Yetmedi abi ona, onun için yaptıklarım hiç yetmedi. O onun istediklerini yaptığımda mutlu olacaktı. Ama ben, ben olmayacaktım. Bunu görmedi, onun için yaptığım küçük şeyler de onda para etmedi. Öyle abi masalın başından sonu belliydi aslında. İlk defa birinden her şeyi beklememiştim ben, beklemediğim her şeyi yaptı. Gözyaşımdan hep bu akıyor abi.

+Kesik kesik konuşacak kadar, ağlayıp hıçkırıklarının arasından çıkmaya çalışacak kadar mı Zeynep?

        Abi nefes aldırmıyor bu his. Beni ben olduğum için kimse sevmesin abi ama o… 

+Sevmesin abicim, güzel gülüşünü sevmiyorsa hiç sevmesin, sevgi hırpalayarak verilmez Zeynep. İçinin kıpırdaması gitmiş abicim, çenen durmazdı senin, o çocuğun sendeki kırıklıklarını anlatamıyorsun bile. Bu fırtına seni savurmuş Zeynep, kendini bul.

        Bu sefer yapamıyorum abi.

+E ne yapacaksın? Biri  hayal kırıklığı oldu diye ne yapacaksın, bırakacak mısın kendini, benim gibi mi olacaksın? Kazak al Zeynep, yaşarken biriyle aynı kazağı giymek isteyecek kadar sev.

        O sevmiy..

        

Mavi abiyle acılarımız çok başka yerdendi. Mavi abi sevdiğini mavilere vermiş, o kazağı da hiç beraber giyememişti. Bunun sonu “hayattayken her şey çözülür” e giderdi. Ama bazı şeyler vardı çözülmeyecek. Sivri yerler vardı törpüsü ben olmadığım ama bana batırılan. Acını kucakladım Mavi Abi, keşke o kazağı ben değil senin güzeller güzelin giyseydi o gece. Keşke beni ben olduğum için sevebilseydi hayal kırıklığım. Bazen olmayınca olmuyor abi. Bana “zaman” bunu öğretti.

       Gidiyorum Mavi Abi, kendine iyi bak, gönlünce iç…

+Nereye?

+Nereye dedim Zeynep, nereye?

       Gelirim ziyaretine, gelemesem de tesadüflere inanırım ben.

Kalan şarabımı ona bıraktım, gözlerimi de ona bakarak sımsıkı yumdum, kedi dilinde bir sarılıştı bu. Yürüdüm, yürüdüm, yürüdüm. Sesim yankılanıyordu beynimde, alkolden ateş basıyordu, ellerim buz kesiyordu Herkesin karanlık kuytularının yanından geçiyordum, benimkini de peşimden sürüyerek. Yanından geçtiğim adamın iç sesiyle selamlaşıyordu iç sesim sanki. Öylece savruluyordu herkes. Biraz ben, biraz o… Kalabalıklarda savruluyordum, gelip sarılsa geçmeyecek fakat yetecekti. Sadece yürüdüm…

Gitmek her zaman bir yerden gitmek değildir ki, bazen varmaktır, varmak için gitmektir. Bir durumu farkına varıp sonra onda karara varmaktır, ona varmak ya da ondan ayrılmaktır.

Kafa radyonda çalsın Sayın Okuyucu;
Melike Sahin – Kara Orman

Bu da Mavi Abi’ye ara verme özrü olsun :’)
Kings Of Convenience – Know-How

İlgili Makaleler

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu